İBLİSİN TOHUMU
İBLİSİN TOHUMU
Kutuplaştırma, ayrışma ve şeytanlaştırma değişmez yöntemimiz oldu. Yukarıdan aşağıya geniş halk kitlelerine nefret dalgası yayılmaktadır.
Nasıl bir toplum olduk?
Çok yönlü bir çöküş yaşıyoruz. Ekonomiden eğitime, ahlaktan siyasete sosyal ve kültürel alana yayılan bir çöküş davranışlarımıza hükmetmeye başladı.
İnsani değerlerimizi, kültürel mirasımızı yok ettik.
Yaşadığımız yıkımı tesadüflerle açıklayamayız.
Kadınlara yönelik şiddeti, hayvanlara ve çocuklara yapılan şiddeti, her türlü magandalık ve zorbalığı, saldırganlığı nasıl anlamalıyız?
Suça bulaşanlara bireysel fail olarak bakmak yeterli olur mu?
İdeolojik ve dini izah tek başına analiz için bizi tatmin eder mi?
Mevcut bilgi sistemimizin ve onun dayandığı Kartezyen sosyal bilimlerin kurumsal yapıları bu durumu açıklayabilir mi?
Zaman okunun yönü hep ileriyi gösterse de birçok zamanın olduğu unutulmamalıdır.
Önümüzde bir farklılaşma ve çatallaşma var.
Geleceğe dair kimsenin bir kesinliği söz konusu olamaz.
Her birimizin tek tek feneri toplumu aydınlatmaya yetmemektedir.
Sosyal bilimlerin farklı disiplinleri de zamanımızın karmaşık sorunlarına çare olamamaktadır.
Asgari strateji kendimizi hem bireysel hemde kolektif olarak açmak olmalıdır.
Hem bireyseli hem de toplumsalı beraber düşünmek!
Politikamızın temeline şiddet ve korku kök saldı.
Rakip siyasal görüşleri varoluşumuza tehdit görüyoruz.
Kutuplaştırma, ayrışma ve şeytanlaştırma değişmez yöntemimiz oldu.
Yukarıdan aşağıya geniş halk kitlelerine nefret dalgası yayılmaktadır.
Stanley Milgram’ (1933-1984) ın psikolojik deneyinde otoriteye “itaatin” insan doğasının zayıf tarafını ortaya koydu. Deneyin sonucuna göre insanların çoğunluğu otoritenin emrine itaati vicdanının önüne koyabilmektedir. Ancak deneyin farklı kültürlerdeki replikasyonlarında oran değişmektedir. Deneyin sevindirici tarafı her şeye rağmen otoriteye boyun eğmeyen az sayıda insanın var olduğu ve insanın insana kötülüğünü kabul etmediği gerçeğidir.
Philips Zimbardo,(1933-) Sicilya kökenli ünlü Amerikalı psikolog “Şeytan Etkisi” kitabında insanın özününde iyilik ve kötülük arama yerine, insanın yaşadığı ortam ve koşullara dikkat çekerek ünlü “Stanford Hapishane Deneyi”ni gerçekleştirir.
Deneye katılan 24 gönüllü öğrenciden rastgele 12 kişi mahkûm 12 kişi de gardiyan rolüne girer, iki hafta planlanan deney altıncı günde sona erer.
Gardiyanlara sadece hapishanedeki düzeni korumaları söylenir ancak güçlerini nasıl kullanacakları konusunda her hangi bir talimat verilmez. Gardiyanlar birkaç gün sonra ellerindeki gücü artarak kötüye kullanmaya başlar. Baskılar sonucu bazı mahkumlar isyan başlatır, bazı mahkumlarda psikolojik çöküş başlar. Depresyon ve intihar belirtileri ortaya çıkar. Deney kısa sürede sonlandırılır. Aynı deney BBC televizyonu desteği ile 2001 yılında tekrarlanır. Deneylerin sonuçları 2018 yılında bilim dünyasıyla paylaşılır. Her iki deney bize insan davranışlarındaki toksik eğilimleri, otorite ve gücü kötüye kullanmanın anlaşılmasını sağlar.
İnsan bulunduğu ortama çok kolay uyum sağlar.
Özünde iyi ve vicdanlı insanların bile yanlış ortamlarda yanlış teşviklerle canavara dönüşebilirler.
İtaat ve gücün gereğini yerine getirmek genel eğilim olsa da her koşulda buna karşı çıkan az sayıda insanların varlığı sevindiricidir.
Otoriteyi temsil eden şahısların konuşmaları insanların üzerinde olumlu veya olumsuz etkiler bırakır. ABD’ başkanlarının işkenceyi teşvik edici konuşmaları Vietnam’da, Irak’ta ve benzer işgal bölgelerindeki askerlerinin zalimlikleri herkesin malumudur. P. Zimbardo bu işkenceleri eleştirdiği ortadadır.
Israil’in Gazze’de yaptıkları insanlık tarihinin en utanç verici kayıtlarıdır.
Otoriter rejimlerin kendi iktidarlarını devam ettirmek, rakiplerini sindirmek için şiddeti yöntem olarak seçmeleri bir gerçektir.
Otoriteyi kurum ve kurallarla sınırlandırmak modern demokrasilerinin önemli bir sorunu olmuştur.
Bugünkü hakim “Büyük Yalanlar” dünyası karşısına çıkan basit gerçekleri savunanları düşman görmektedir.
Post-truth) (Hakikat Sonrası) çağı yaşıyoruz. Şeytan tohumunun büyüdüğü ortam tam da bu.
Tarih tekerrür mü edecek, göreceğiz. Pareto 1920’lerde faşist rejimleri öngörmüştü.
Nazilerin en ünlü hukukçusu Carl Schmitt istisna fikrinin tüm kuralları yok etmeye yeteceğini söylemişti.
Elbette kaçınılmazlık siyasetine mahkûm olmayacağız ancak durumun kritik olduğunu hatırdan çıkarmamalıyız.
Devamlı bir teyakkuz ihtiyatlı iyimserliğimizi beslemelidir.
Özgürlüğümüze sahip olabilmek için bu günün bozulan zaman algısını düzeltmeliyiz.
Demokrasi üç temel üzerine kurulur: Özgürlük, eşitlik ve dayanışma. Bunların hiç birinden vazgeçemeyiz. Demokrasi cumhuriyet çerçevesinin içinde ancak sağlıklı gelişir
Shakespeare Hamlet’te “Dünyanın çivisi çıkmış” der.
“Lanet olası bahtım Onu düzeltmek için doğmuş olmak ne ağır bir yük.”
“Olmaz gelin birlikte yapalım.”
Benim zaman algımızı onarmak için önerim şudur: Birlikte yaşamak, birlikte düşünmek, birlikte yaşatmak.
Şiiri ile hayatı arasındaki sınırları kaldıran büyük vatan şairinin “Hürriyet Kasidesi”nden bir beyit ile bitirelim.
Eder tedbir-i alem bir makinin kuvve-i azmi
Cihan titrer sebat-ı pay-ı erbab-ı metaneten
Fuat Çakıroğlu
5 Mayıs 2025 İstanbul
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.