Reklam kod içeriği yüklenmemiş.
Reklam kod içeriği yüklenmemiş.

Modernizme Yolculukta CHP ve AK Parti!

GÜNDEM 09.01.2021 - 22:36, Güncelleme: 29.08.2022 - 15:26
 

Modernizme Yolculukta CHP ve AK Parti!

CHP ilk seçimde başa gelse, “modernizm” tanımını hangi temeller üzerinden yapacak? CHP kendi içinde son 20 yılda “muhafazakâr” bir parti oldu.
Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün yazılarında özellikle Ortadoğu ülkelerinde modernizm ve içerisindeki milliyetçilik kavramlarının iç dinamiklerle oluşmamış olmasına vurgu yapmıştı. Anlatmak istediği aslında, Fransa gibi batılı ülkelerde milliyetçiliğin halkın kendi iç dinamikleriyle kendiliğinden doğuşunu ama Ortadoğu ülkelerinde tepeden indirme olduğu gerçeğiydi. Bu çıkarımı doğru kabul ederek üzerine son 18 yılımızı değerlendirelim ve bu yolda hangi konumda olduğumuzu görelim.   Türkiye’de milliyetçilik akımı Osmanlı’nın çöküş dönemine denk gelmekteydi. Hayata bu perspektiften bakan Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyeti de bu akım üzerinden tanımlamıştı. “Ne Mutlu Türk’üm diyene” dedikçe bizlerle asırlardır beraber yaşayan bir kesim Kürtler “Ne mutlu Kürd’üm” dediler. Aslında Atatürk bu lafı Kürtlerden üstünüz anlamında söylemese de hep böyle algılandı. Bunun bir sebebi olarak da Prof. Süleyman Seyfi Öğün’ün bu çıkarımını ele alabiliriz. Kendi iç dinamiklerimiz ile topraklarımızda yaşayan herkes ile aynı duygulara sahip olamadık.   Öğün’e ters gelse de aslında klasik Marksist düşünceyi doğrular bir tespit yapmış. Marx’ın proletaryanın bilinçlenmesi ile gücü eline alacak çıkarımını ekonomik altyapıdan koparıp, modernizm ve milliyetçilik üzerine çekersek benzer bir söylem oluyor. Halkın kendi millet bilincini halkın kendisinin belirlemesi kırılamaz bir milliyetçilik oluşturur. Bakınız Fransa’da okul çağında ten rengi, dini, etnik kökeni fark etmeksizin herkese milliyetçiliği aşılayan dersler veriliyor. Orada etnik köken üzerinden milliyetçilik bitmiş Fransa’da yaşayan insanların milliyetçiliği kavramı oturmuş. Senegal asıllı Fransız diyoruz mesela. Fransa’da yaşayanlar “Fransız” denildiğinde, kendisinin Faslı olduğu gerçeğini inkar etmiş gibi görmüyor kendini. Toplum bilinci kendi kendine oluştuğu için sonrasında yeni kuşaklara verilen eğitimden de kimse rahatsız olmuyor.   Türkiye’ye geldiğimizde ise tepeden “hepimiz Türk’üz” denildiği için. “Hayır efendim ben Türk değilim ki” diyebiliyorlar. Atatürk zamanında buna açıklık getirmek için topraklarımızda yaşayan herkes aynı gaye içinde olan herkes Türk’tür dese de bu kavramı algılayan bir toplum oluşturamadı.   Son 20 yılımıza baktığımızda halkın kendi arasında halletmesi gereken konularda yine tepeden üretilen siyasetler ile karşı çıktıkları Cumhuriyet yıllarından farklı bir eylem gerçekleştirmediler. Evet, Ak Parti’den bahsediyorum. Savunduğu değerlerin ve karşı çıktığı ideolojinin 2000’li yıllar güncellemesi ile yürütüyor Türkiye’nin tamamlamamış olduğu modernizim yolculuğunu. Modernizm kavramı sadece “çağdaşlık” olarak algılanmamalı, en basitinden “milliyetçilik” bir modernizm sonucudur. Kavramı tüm derinlikleri ile değerlendirmek gerekir.   Peki diğer tarafta eleştiren CHP ne yapıyor? CHP ilk seçimde başa gelse, “modernizm” tanımını hangi temeller üzerinden yapacak? CHP kendi içinde son 20 yılda “muhafazakâr” bir parti oldu. Muhafazakâr dediğimizde de ilk olarak aklımıza “siyasal İslam” gelmesin. Muhafaza etmek yani var olanı korumak. Türkiye’de bu terimi de “siyasal İslam” ile bütünleştirdiğimiz için CHP’ye “statükocu” denildi. Tamam, işte basbayağı muhafazakar. CHP iktidar olsa, milliyetçiliği batıya bakarak “biz onları aşmış bir ülkeyiz, sizin gibiyiz” imajı vermek istediği için daha iç dinamikleriyle bitmemiş bir olayı yok sayacak. CHP’nin özellikle 2015 seçimlerinden itibaren HDP ile yakınlaşması bu gerçeği göz ardı edip “biz çözdük” imajı vermekten başka bir şey değil. “Biz Çanakkale’de Kürt, Türk beraber savaştık” demekten öteye gitmeyen savlar ile muhafazakâr olduğunu ispatlıyor aslında.   Kısacası, Ak Parti ve CHP arasında seçim yaptığımızda özellikle milliyetçilik üzerinden biri yokmuş gibi yapıyor diğeri çözmüş gibi.   Muharrem İnce güzellemesi yapmak niyetinde değilim ama unutamadığım bir sahneyi hatırlatmak isterim. Nagehan Alçı “ana dilde eğitime nasıl bakıyorsunuz?” diye soruyor. Muharrem İnce, okulların her ülkede zaten anadilde eğitim verdiğini, yani o ülkenin resmi dilinde olduğunu, ekstra olarak “İngilizce” gibi evrensel dillerde eğitim verildiğini anlatıyor. Diğer yerel dillerde ise özel okullar vasıtasıyla isteyenin istediği dili öğrenebileceğini söylüyor. Aslında ortaya koyduğu mantık eğer hemen etiketlemeye çalışılmasa çok doğru. İleride “biz Osmanlıca eğitim istiyoruz” derse bir grup ne yapacağız? Mesela tüm Matematik kitaplarını önce Osmanlıcaya çevirip mi ders vereceğiz? Bunun kime faydası olur? Dilin ölmemesi ve eski kaynakları anlamak için zaten Dünya büyük çaba içerisinde, kimsenin “eyvah dilimizi elimizden alıyorlar” paniğine kapılmasına gerek yok. Her dili öğrenmek isteyen Türkiye Cumhuriyeti sınırlarında bunu öğrenebilir. Bunu devlet kurumu vermek zorunda değildir. Devletin denetimine tabi her özel eğitim kurumu istediği zaman istediği dilin derslerini zaten verebilir.   Bu örnekten çıkardığım sonuç, insanların bazı sorunları “tepeden inme” değil, iç dinamikleriyle çözmesi gerektiğidir. Bunun için de fikrini “ama” kullanmadan beyan eden kişilerin yönetici olmasıdır. O bana küser oy vermez mantığı ile gidildiği sürece sorunu ya Ak Parti gibi yok sayarsın, ya CHP gibi çözdüğünü sanırsın. Eren BİRCAN
CHP ilk seçimde başa gelse, “modernizm” tanımını hangi temeller üzerinden yapacak? CHP kendi içinde son 20 yılda “muhafazakâr” bir parti oldu.

Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün yazılarında özellikle Ortadoğu ülkelerinde modernizm ve içerisindeki milliyetçilik kavramlarının iç dinamiklerle oluşmamış olmasına vurgu yapmıştı.

Anlatmak istediği aslında, Fransa gibi batılı ülkelerde milliyetçiliğin halkın kendi iç dinamikleriyle kendiliğinden doğuşunu ama Ortadoğu ülkelerinde tepeden indirme olduğu gerçeğiydi.

Bu çıkarımı doğru kabul ederek üzerine son 18 yılımızı değerlendirelim ve bu yolda hangi konumda olduğumuzu görelim.

 

Türkiye’de milliyetçilik akımı Osmanlı’nın çöküş dönemine denk gelmekteydi. Hayata bu perspektiften bakan Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyeti de bu akım üzerinden tanımlamıştı.

“Ne Mutlu Türk’üm diyene” dedikçe bizlerle asırlardır beraber yaşayan bir kesim Kürtler “Ne mutlu Kürd’üm” dediler.

Aslında Atatürk bu lafı Kürtlerden üstünüz anlamında söylemese de hep böyle algılandı. Bunun bir sebebi olarak da Prof. Süleyman Seyfi Öğün’ün bu çıkarımını ele alabiliriz. Kendi iç dinamiklerimiz ile topraklarımızda yaşayan herkes ile aynı duygulara sahip olamadık.

 

Öğün’e ters gelse de aslında klasik Marksist düşünceyi doğrular bir tespit yapmış. Marx’ın proletaryanın bilinçlenmesi ile gücü eline alacak çıkarımını ekonomik altyapıdan koparıp, modernizm ve milliyetçilik üzerine çekersek benzer bir söylem oluyor.

Halkın kendi millet bilincini halkın kendisinin belirlemesi kırılamaz bir milliyetçilik oluşturur. Bakınız Fransa’da okul çağında ten rengi, dini, etnik kökeni fark etmeksizin herkese milliyetçiliği aşılayan dersler veriliyor. Orada etnik köken üzerinden milliyetçilik bitmiş Fransa’da yaşayan insanların milliyetçiliği kavramı oturmuş. Senegal asıllı Fransız diyoruz mesela. Fransa’da yaşayanlar “Fransız” denildiğinde, kendisinin Faslı olduğu gerçeğini inkar etmiş gibi görmüyor kendini. Toplum bilinci kendi kendine oluştuğu için sonrasında yeni kuşaklara verilen eğitimden de kimse rahatsız olmuyor.

 

Türkiye’ye geldiğimizde ise tepeden “hepimiz Türk’üz” denildiği için. “Hayır efendim ben Türk değilim ki” diyebiliyorlar. Atatürk zamanında buna açıklık getirmek için topraklarımızda yaşayan herkes aynı gaye içinde olan herkes Türk’tür dese de bu kavramı algılayan bir toplum oluşturamadı.

 

Son 20 yılımıza baktığımızda halkın kendi arasında halletmesi gereken konularda yine tepeden üretilen siyasetler ile karşı çıktıkları Cumhuriyet yıllarından farklı bir eylem gerçekleştirmediler. Evet, Ak Parti’den bahsediyorum. Savunduğu değerlerin ve karşı çıktığı ideolojinin 2000’li yıllar güncellemesi ile yürütüyor Türkiye’nin tamamlamamış olduğu modernizim yolculuğunu. Modernizm kavramı sadece “çağdaşlık” olarak algılanmamalı, en basitinden “milliyetçilik” bir modernizm sonucudur. Kavramı tüm derinlikleri ile değerlendirmek gerekir.

 

Peki diğer tarafta eleştiren CHP ne yapıyor?

CHP ilk seçimde başa gelse, “modernizm” tanımını hangi temeller üzerinden yapacak? CHP kendi içinde son 20 yılda “muhafazakâr” bir parti oldu. Muhafazakâr dediğimizde de ilk olarak aklımıza “siyasal İslam” gelmesin. Muhafaza etmek yani var olanı korumak. Türkiye’de bu terimi de “siyasal İslam” ile bütünleştirdiğimiz için CHP’ye “statükocu” denildi. Tamam, işte basbayağı muhafazakar.

CHP iktidar olsa, milliyetçiliği batıya bakarak “biz onları aşmış bir ülkeyiz, sizin gibiyiz” imajı vermek istediği için daha iç dinamikleriyle bitmemiş bir olayı yok sayacak. CHP’nin özellikle 2015 seçimlerinden itibaren HDP ile yakınlaşması bu gerçeği göz ardı edip “biz çözdük” imajı vermekten başka bir şey değil. “Biz Çanakkale’de Kürt, Türk beraber savaştık” demekten öteye gitmeyen savlar ile muhafazakâr olduğunu ispatlıyor aslında.

 

Kısacası, Ak Parti ve CHP arasında seçim yaptığımızda özellikle milliyetçilik üzerinden biri yokmuş gibi yapıyor diğeri çözmüş gibi.

 

Muharrem İnce güzellemesi yapmak niyetinde değilim ama unutamadığım bir sahneyi hatırlatmak isterim.

Nagehan Alçı “ana dilde eğitime nasıl bakıyorsunuz?” diye soruyor. Muharrem İnce, okulların her ülkede zaten anadilde eğitim verdiğini, yani o ülkenin resmi dilinde olduğunu, ekstra olarak “İngilizce” gibi evrensel dillerde eğitim verildiğini anlatıyor. Diğer yerel dillerde ise özel okullar vasıtasıyla isteyenin istediği dili öğrenebileceğini söylüyor. Aslında ortaya koyduğu mantık eğer hemen etiketlemeye çalışılmasa çok doğru. İleride “biz Osmanlıca eğitim istiyoruz” derse bir grup ne yapacağız? Mesela tüm Matematik kitaplarını önce Osmanlıcaya çevirip mi ders vereceğiz? Bunun kime faydası olur? Dilin ölmemesi ve eski kaynakları anlamak için zaten Dünya büyük çaba içerisinde, kimsenin “eyvah dilimizi elimizden alıyorlar” paniğine kapılmasına gerek yok. Her dili öğrenmek isteyen Türkiye Cumhuriyeti sınırlarında bunu öğrenebilir. Bunu devlet kurumu vermek zorunda değildir. Devletin denetimine tabi her özel eğitim kurumu istediği zaman istediği dilin derslerini zaten verebilir.

 

Bu örnekten çıkardığım sonuç, insanların bazı sorunları “tepeden inme” değil, iç dinamikleriyle çözmesi gerektiğidir. Bunun için de fikrini “ama” kullanmadan beyan eden kişilerin yönetici olmasıdır. O bana küser oy vermez mantığı ile gidildiği sürece sorunu ya Ak Parti gibi yok sayarsın, ya CHP gibi çözdüğünü sanırsın.

Eren BİRCAN

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve tekhabergazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.