Reklam kod içeriği yüklenmemiş.
Reklam kod içeriği yüklenmemiş.

BAKMAYIN SİZ KAYIKÇI KAVGASINA. HEPSİNİN GÖRÜŞÜ NEOLİBERAL

GÜNDEM 22.10.2020 - 12:32, Güncelleme: 29.08.2022 - 15:26
 

BAKMAYIN SİZ KAYIKÇI KAVGASINA. HEPSİNİN GÖRÜŞÜ NEOLİBERAL

Nobel ödülü sahibi olan ünlü Rus asıllı Belçikalı fizikçi, kimyacı İlya Prigogine [Илья́ Рома́новичПриго́жин] “eğer bir kimyasal, biyolojik veya sosyal sistem genel denge durumundan fazlaca saparsa ve bu sıklıkla tekrarlanırsa, artık bir daha sistem oluşturamayacağını” söyler.
Doğada determinizmin değil belirsizliğin, olasılığın egemen olduğu, düzen ve kaosun birbirini doğuran süreçler olduğu termodinamiğin ikinci yasasına yepyeni bir yorum getiren büyük bilim adamı bilimle felsefe, sanat arasında yepyeni köprüler kurmuştur. Prigogine’nin sistemler hakkındaki yukarıdaki tespiti penceresinden  Türkiye’nin toplumsal ve siyasal düzenini tahlil ettiğimiz zaman kurumların ve toplumsal siyasal sistemlerimizin sorun çözme becerisini/yeteneğini büyük bir hızla kaybettiğini görmekteyiz. Türkiye’nin kaderine belirlemeye talip TBMM partilerine ve önder kadrolarına baktığımızda adeta bir huzurevi görüntüsüyle karşı karşıyayız. İncir çekirdeğini dolduracak ülkenin geleceğine yön verecek tek bir iç açıcı söz, cümle duyamıyoruz. Hiç birinin son okuduğu kitap, katıldığı bilimsel ve sanatsal bir etkinlik yok. “ZAMANLARI YOKMUŞ” Bence öyle bir kaygı ve ihtiyaçları yok. Bizde masası ve makamı olanlar her şeyi zaten bilirler, bilmeseler de etraflarına toplanan dürümcü taifesi “önemli adamı” buna ikna ederler, bir zaman sonra kendi de buna inanmaya başlar. Türkiye’nin sorunlarını ve ihtiyaçlarını kuşatan bir tahlilleri, projeleri ve bilimsel yöntemle mutabık çözüm önerileri yok. CHP ve İYİ Parti sadece öyle olmaz diyorlar “iyi de” nasıl olması gerektiğine “çözüme” ilişkin ortaya bilimsel bir çözüm önerisi koyamıyorlar. Bilgi ve düşünceyi ciddiye almıyorlar, önemsemiyorlar, çok önemlidir dümenine yatıyorlar. Eğitim öğretim sezonu açıldı yığınla sorun var bu sorunların derli toplu bir sunumunu ve çözümlemesi hiçbir partinin ve büyük sivil toplumunun ,sendikanın gündeminde yok. Atatürk’ün Partisi CHP’ye egemen olan 10 Aralık hareketi kurucu irade Atatürk ilke ve devrimleriyle paralel iki doğru gibi hiçbir yerde sonsuza kadar kesişme ihtimali yok. Üstelik halkın bunu anlamadığı gibi safça bir inanç içindeler. Örsan Öymen gibi aileden 3 göbek kuvvacı ve Müdafa’â-yi Hukukçu bir felsefeci bilim kuruluna seçilemiyor ama Ergeneokon, Balyoza destek veren beyler rekor oyla seçilebiliyor, en ön sıralara oturabiliyor. Gerçek Müdafa’â-yi Hukukçu CHP seçmeni 10 Aralıkçıların yabancı kelime ve kavramlarla dolu postmodern, kimlik, cinsiyet ve etnisiteyi olumlayan aydınlanma birikimine sırt dönen jargonları karşısında kompleks hissediyorlar, herhalde çok önemli şeyler söylüyor olmalılar diye düşünüyorlar, hicap ediyorlar. Atatürkçü CHP’li muhalifler tıpkı Milliyetçi muhalifler gibi simetrikler, öğrenme şemaları ve davranış kalıpları ikiz gibi, “siperde pozisyon bekliyorlar”, gizli gizli çay ocaklarında, bürolarda, meyhane sohbetlerinde kızıyorlar buradan da siyasal bir muhalif alternatif görüş çıkmıyor. Nasıl çıksın? İYİ Parti içerisindeki tartışma siyasi ve ideolojik boyutu olan bir tartışma değildir. Nitekim kongre muhalifleri partilerinde memnun olduklarını bir takım şahsılardan ve uygulamalardan rahatsız olduklarını bunların düzeltilmesini talep ettiklerini dile getirdiler ki bu yönüyle parti içi muhalefeti temsil ediyorlar. Sağlıklı bir demokrasi için bu çıkışlar gerekli ve önemlidir. Gönül isterdi ki milli bir kitle partisi olmanın gerekçeleri ve önemi, Türkiye’yi XXI. yüzyılda bölgesinde lider yapacak, siyasi, ekonomik, stratejik konular tartışılsın maalesef tartışma nezaket, adab-ı muaşeret ve “kıymetimiz neden bilinmedi” etrafındadır. Ayhan Bilgen ve Altan Tan’ın çıkışları [bana göre] “velev ki takiyye olsun” çok önemlidir. Derin yapıda Taşnakçı Ermenilerle bir olup Anadolu’da, Kafkasya’da 1000 yıllık kardeşliğe saldıran terörist iradeye karşı ciddi bir karşı çıkış ve ayrışmaya işaret ediyor. Bundan sonrası konuşulabilecek bir zemindir. Ben sağduyulu Kürt asıllı Türk vatandaşı kardeşlerimizin bu noktada olduklarını görüyorum. Demokrasiyle, insan hakları ve yurttaş hukukuyla taçlandırılmış bir  Cumhuriyet öncelikle barışa birlikte irade koymakla, teröre ve şiddete hangi sebeple olursa olsun birlikte karşı durmakla başlar. Diyarbakır’da çocuklarını isteyen annelerin vicdanıyla bir duygudaşlık kuruluyor. Taşnakçı Ermeni’yle bir olup Türk’e saldıranla konuşulabilecek herhangi bir şey kalmamıştır. “Kılıçla ayağa kalkan kılıçla ölecek” ilkesi zorunlu olarak tek geçerli ilke olarak temayüz ediyor. Halka kızıyoruz, içinde olduğum akademiyanın büyük çoğunluğunun “küçük hesaplara teşne, küçük memur orta sınıf yaşam ve düşünce tarzını”, politikacılar etrafında taklacı güvercinler gibi el pençe hallerini acınası durumunu, düşünce üretmeyen,  Ortega Gasset’in teknisyenlerini, sorunlar karşısında sus pus tutumunu gördükçe az bile diyorum. Hangi siyasal rejim ve sitemle idare edilirseniz edilin devlet idaresi ve kamu yönetimi için çağın bilgi felsefesine ve ufkuna hakim, oturmasını kalkmasını bilen,  nitelikli, bilgili, liyakatli uzmanlara, teknokratlara ve siyasi liderlere, önder kadrolara ihtiyacınız vardır. Türk devlet teşkilatı tarihi boyunca bu ihtiyacı “ak sakallar ve alim bürokratlarla” karşılamıştır. Tonyukuk’la başlayıp erken Cumhuriyete kadar bu tipolojinin izini rahatlıkla takip edebiliriz. İroni olsun diye dağğğvva, devrim, noktasında medeniyeti diye huruç eden alt kültürün diplomalı cahillerine “20.000 kitap, şömine, şaraplar, boğazlı kazak ya da fular (bazılarını kazak sıkıyor o yüzden tadil ettik) şartını koyduk, pek kızdılar, “büyük telefon, ince çerçeveli gözlük, çiçekli kravat, parlak çeket, beylik sözler ve ezberlenmiş ve öğretilmiş bilgi setleriyle” devlet yöneten sınıfa dahil olunmaması gerektiğini izah etmeye çalıştım.  Pek çok parlak eğitim ve ihtisasın kültürel vasatlığı ve avamlığı gidermediğini biliyoruz. Rektör titriyle fırıncıdan el alan, parlak yayın listesiyle demokratik toplumda ulu’l emre itaat arayan, kocaman gövdesi ve göbeğiyle ayağa fırlayıp liğğderin incir çekirdeğini doldurmayan laflarına, hikmet incisi muamelesi yapıp avuçları patlayana alkışlayan insanlar sanayi sitesinden gelen işçiler değildirler! Mektep medrese görmüş eğitimlidirler. Ortega Gasset Kitlelerin İsyanı isimli eserinde bu tiplere “Kitle insanları” der. Gasset’in ifadesiyle değerler ve ilkeler dizgesinin giderek yok olması, düşünsel aristokrasinin ve düşünür elitin ortadan kalkması, ne bir tarihleri ne de bir kökleri görüş ufukları özel bir mesleğin veya uzmanlık alanının oyalayıcı duvarlarıyla sınırlı olan ve varlığın uçsuz bucaksız nidasından kaygı duyan vasat bireyler gibi her yerde ve her sınıfta bulunurlar. Türkiye’de biz laf değil “bilim yapıyoruz” diye bununla bu apolitik tutumla bir de övünürler. Övünsünler ama entelektüel ve aydın gibi bir sıfata yan dönüp bakmasınlar. Bu seyirci tipler, işçi sınıfı, burjuva sınıfı ya da varlığın sırrının kendi uzmanlık alanlarıyla sınırlı sanan tek boyutlu bilim adamları arasında bulunabilir. Özellikle bunlar Ortega’ya göre cahil bilginler olan yeni bilimlerin bilginleri arasında daha iyi keşfedilebilirler. Çünkü bu kişiler kendi uzmanlık alanlarıyla ilgili olan şeyler konusunda bilgin oldukları halde kültür düşünce ve insanlığın seçkin ideallerine ilişkin konularda vasat kişiler ya da Ortega’nın deyişiyle kitle insanlarıdır. Tomruk doçenti, mide uzmanı veya süper iletkenlik profesörü ama laboratuar dışındaki kültürün dünyasındaki işleyişle ilgili hiçbir kaygısı ve fikri yok. Bu tipin tarihin ve düşüncenin ileri yürüyüşüne ne katkısı olabilir ki? Bir aşçı ve kaportacıdan farkı diplomasıdır sadece. HEPSİNİN GÖRÜŞÜ NEOLİBERAL Uygarlık tarihinde tarımın ilk başladığı Anadolu’da askıda ekmek, HDP’li,  10 Aralıkçı Atatürkçü! CHP, Siyasal İslamcı, Milliyetçiliğe karşı ama MİLLİ iktidar partisi, hem neoliberal, hem kamacı, hem NATO’cu ama Türkçü ve Türk milliyetçisi < burada da bir çelişki yok!> TBMM’de 5 farklı siyasi parti var ama her nasıl olabiliyorsa hepsinin ekonomi görüşü Neoliberal. Bu kadrolar 12 Eylülün siyasi partiler kanunu olmasa normal bir seçme seçilme düzeninde kendi düşünce geleneklerinde ilk yüz bine filan giremezler. Kendi biyografilerinde pek çoğunun bir üretimi ve başarı hikayesi yok. Damat, Neoliberal modelde ülkeyi iflas ettirdi diyorsun ama kendinde aynı modelde bizi gurtaracaksın! “Nasıl olacak bu iş” diye sorduğunuzda cevap yok, coşkun bir öfke seli ve hezeyan var. Aslında güveççi diye tipleştirebileceğimiz tek bir siyaset ve siyasal görüş var Türkiye’de. Siyaseti kontrol ederek kaynakları yakınlarıyla üleşme diye özetleyebileceğimiz bir sistem hakim ki Osmanlıdan müdevverdir.<özellikle duraklama devrinden itibaren> . Bilime, düşünceye, liyakate, iyiliğe, güzelliğe, adalete ve hukuka bedevi hıncıyla, Moğol üslubuyla düşmanca saldırmışlardır, saldırırlar, saldırıyorlar, saldıracaklar. Yerel yönetimlerin mücavir alanında yılda buharlaşan 100 milyar dolarlık imar rantı bu siyasal düzen tarafından kontrol ediliyor, sistemin sürekliliğini bu ekonomi politik yapı sağlıyor. Biri gardaş diğeri dağva öteki devrim, halk beriki din daha öteki Nato, ABD diyerek kendi çiftliğine amele toplar. Gerisi dekor ve belagattan ibarettir. Son dönemde televizyonlara, basına ve sosyal medyaya egemen bir gazeteci, bilim adamı ve siyasetçi tipi türedi kendi aralarında çember çeviriyorlar hepsinin hep beraber yaşadığımız zamanla ve realiteyle ilgili hiçbir fikirleri yok. Gasset’in adamları, hanımları bunlar işte. Bu düzen değişmeli! [ama] Yufka yüreklilerle, kariyeristlerle, güvenli siperlerde sırasını bekleyen uyanıklarla çetin yollar aşılmaz.! Sorun burada. İlya Prigogine’nin ikazını dikkate alarak Türkiye’ye yön verecek, dengeye kavuşturacak bir sistematiği inşa etmek için fazla zamanımız yok. Herkes aklını başına almalı. Prof. Dr. Kemal Üçüncü
Nobel ödülü sahibi olan ünlü Rus asıllı Belçikalı fizikçi, kimyacı İlya Prigogine [Илья́ Рома́новичПриго́жин] “eğer bir kimyasal, biyolojik veya sosyal sistem genel denge durumundan fazlaca saparsa ve bu sıklıkla tekrarlanırsa, artık bir daha sistem oluşturamayacağını” söyler.

Doğada determinizmin değil belirsizliğin, olasılığın egemen olduğu, düzen ve kaosun birbirini doğuran süreçler olduğu termodinamiğin ikinci yasasına yepyeni bir yorum getiren büyük bilim adamı bilimle felsefe, sanat arasında yepyeni köprüler kurmuştur.

Prigogine’nin sistemler hakkındaki yukarıdaki tespiti penceresinden  Türkiye’nin toplumsal ve siyasal düzenini tahlil ettiğimiz zaman kurumların ve toplumsal siyasal sistemlerimizin sorun çözme becerisini/yeteneğini büyük bir hızla kaybettiğini görmekteyiz.

Türkiye’nin kaderine belirlemeye talip TBMM partilerine ve önder kadrolarına baktığımızda adeta bir huzurevi görüntüsüyle karşı karşıyayız.

İncir çekirdeğini dolduracak ülkenin geleceğine yön verecek tek bir iç açıcı söz, cümle duyamıyoruz.

Hiç birinin son okuduğu kitap, katıldığı bilimsel ve sanatsal bir etkinlik yok.

“ZAMANLARI YOKMUŞ”

Bence öyle bir kaygı ve ihtiyaçları yok.

Bizde masası ve makamı olanlar her şeyi zaten bilirler, bilmeseler de etraflarına toplanan dürümcü taifesi “önemli adamı” buna ikna ederler, bir zaman sonra kendi de buna inanmaya başlar.

Türkiye’nin sorunlarını ve ihtiyaçlarını kuşatan bir tahlilleri, projeleri ve bilimsel yöntemle mutabık çözüm önerileri yok.

CHP ve İYİ Parti sadece öyle olmaz diyorlar “iyi de” nasıl olması gerektiğine “çözüme” ilişkin ortaya bilimsel bir çözüm önerisi koyamıyorlar. Bilgi ve düşünceyi ciddiye almıyorlar, önemsemiyorlar, çok önemlidir dümenine yatıyorlar. Eğitim öğretim sezonu açıldı yığınla sorun var bu sorunların derli toplu bir sunumunu ve çözümlemesi hiçbir partinin ve büyük sivil toplumunun ,sendikanın gündeminde yok. Atatürk’ün Partisi CHP’ye egemen olan 10 Aralık hareketi kurucu irade Atatürk ilke ve devrimleriyle paralel iki doğru gibi hiçbir yerde sonsuza kadar kesişme ihtimali yok. Üstelik halkın bunu anlamadığı gibi safça bir inanç içindeler. Örsan Öymen gibi aileden 3 göbek kuvvacı ve Müdafa’â-yi Hukukçu bir felsefeci bilim kuruluna seçilemiyor ama Ergeneokon, Balyoza destek veren beyler rekor oyla seçilebiliyor, en ön sıralara oturabiliyor. Gerçek Müdafa’â-yi Hukukçu CHP seçmeni 10 Aralıkçıların yabancı kelime ve kavramlarla dolu postmodern, kimlik, cinsiyet ve etnisiteyi olumlayan aydınlanma birikimine sırt dönen jargonları karşısında kompleks hissediyorlar, herhalde çok önemli şeyler söylüyor olmalılar diye düşünüyorlar, hicap ediyorlar. Atatürkçü CHP’li muhalifler tıpkı Milliyetçi muhalifler gibi simetrikler, öğrenme şemaları ve davranış kalıpları ikiz gibi, “siperde pozisyon bekliyorlar”, gizli gizli çay ocaklarında, bürolarda, meyhane sohbetlerinde kızıyorlar buradan da siyasal bir muhalif alternatif görüş çıkmıyor.

Nasıl çıksın?

İYİ Parti içerisindeki tartışma siyasi ve ideolojik boyutu olan bir tartışma değildir. Nitekim kongre muhalifleri partilerinde memnun olduklarını bir takım şahsılardan ve uygulamalardan rahatsız olduklarını bunların düzeltilmesini talep ettiklerini dile getirdiler ki bu yönüyle parti içi muhalefeti temsil ediyorlar. Sağlıklı bir demokrasi için bu çıkışlar gerekli ve önemlidir. Gönül isterdi ki milli bir kitle partisi olmanın gerekçeleri ve önemi, Türkiye’yi XXI. yüzyılda bölgesinde lider yapacak, siyasi, ekonomik, stratejik konular tartışılsın maalesef tartışma nezaket, adab-ı muaşeret ve “kıymetimiz neden bilinmedi” etrafındadır.

Ayhan Bilgen ve Altan Tan’ın çıkışları [bana göre] “velev ki takiyye olsun” çok önemlidir. Derin yapıda Taşnakçı Ermenilerle bir olup Anadolu’da, Kafkasya’da 1000 yıllık kardeşliğe saldıran terörist iradeye karşı ciddi bir karşı çıkış ve ayrışmaya işaret ediyor.

Bundan sonrası konuşulabilecek bir zemindir. Ben sağduyulu Kürt asıllı Türk vatandaşı kardeşlerimizin bu noktada olduklarını görüyorum. Demokrasiyle, insan hakları ve yurttaş hukukuyla taçlandırılmış bir  Cumhuriyet öncelikle barışa birlikte irade koymakla, teröre ve şiddete hangi sebeple olursa olsun birlikte karşı durmakla başlar. Diyarbakır’da çocuklarını isteyen annelerin vicdanıyla bir duygudaşlık kuruluyor. Taşnakçı Ermeni’yle bir olup Türk’e saldıranla konuşulabilecek herhangi bir şey kalmamıştır. “Kılıçla ayağa kalkan kılıçla ölecek” ilkesi zorunlu olarak tek geçerli ilke olarak temayüz ediyor.

Halka kızıyoruz, içinde olduğum akademiyanın büyük çoğunluğunun “küçük hesaplara teşne, küçük memur orta sınıf yaşam ve düşünce tarzını”, politikacılar etrafında taklacı güvercinler gibi el pençe hallerini acınası durumunu, düşünce üretmeyen,  Ortega Gasset’in teknisyenlerini, sorunlar karşısında sus pus tutumunu gördükçe az bile diyorum.

Hangi siyasal rejim ve sitemle idare edilirseniz edilin devlet idaresi ve kamu yönetimi için çağın bilgi felsefesine ve ufkuna hakim, oturmasını kalkmasını bilen,  nitelikli, bilgili, liyakatli uzmanlara, teknokratlara ve siyasi liderlere, önder kadrolara ihtiyacınız vardır. Türk devlet teşkilatı tarihi boyunca bu ihtiyacı “ak sakallar ve alim bürokratlarla” karşılamıştır. Tonyukuk’la başlayıp erken Cumhuriyete kadar bu tipolojinin izini rahatlıkla takip edebiliriz. İroni olsun diye dağğğvva, devrim, noktasında medeniyeti diye huruç eden alt kültürün diplomalı cahillerine “20.000 kitap, şömine, şaraplar, boğazlı kazak ya da fular (bazılarını kazak sıkıyor o yüzden tadil ettik) şartını koyduk, pek kızdılar, “büyük telefon, ince çerçeveli gözlük, çiçekli kravat, parlak çeket, beylik sözler ve ezberlenmiş ve öğretilmiş bilgi setleriyle” devlet yöneten sınıfa dahil olunmaması gerektiğini izah etmeye çalıştım. 

Pek çok parlak eğitim ve ihtisasın kültürel vasatlığı ve avamlığı gidermediğini biliyoruz. Rektör titriyle fırıncıdan el alan, parlak yayın listesiyle demokratik toplumda ulu’l emre itaat arayan, kocaman gövdesi ve göbeğiyle ayağa fırlayıp liğğderin incir çekirdeğini doldurmayan laflarına, hikmet incisi muamelesi yapıp avuçları patlayana alkışlayan insanlar sanayi sitesinden gelen işçiler değildirler! Mektep medrese görmüş eğitimlidirler. Ortega Gasset Kitlelerin İsyanı isimli eserinde bu tiplere “Kitle insanları” der. Gasset’in ifadesiyle değerler ve ilkeler dizgesinin giderek yok olması, düşünsel aristokrasinin ve düşünür elitin ortadan kalkması, ne bir tarihleri ne de bir kökleri görüş ufukları özel bir mesleğin veya uzmanlık alanının oyalayıcı duvarlarıyla sınırlı olan ve varlığın uçsuz bucaksız nidasından kaygı duyan vasat bireyler gibi her yerde ve her sınıfta bulunurlar. Türkiye’de biz laf değil “bilim yapıyoruz” diye bununla bu apolitik tutumla bir de övünürler. Övünsünler ama entelektüel ve aydın gibi bir sıfata yan dönüp bakmasınlar.

Bu seyirci tipler, işçi sınıfı, burjuva sınıfı ya da varlığın sırrının kendi uzmanlık alanlarıyla sınırlı sanan tek boyutlu bilim adamları arasında bulunabilir. Özellikle bunlar Ortega’ya göre cahil bilginler olan yeni bilimlerin bilginleri arasında daha iyi keşfedilebilirler. Çünkü bu kişiler kendi uzmanlık alanlarıyla ilgili olan şeyler konusunda bilgin oldukları halde kültür düşünce ve insanlığın seçkin ideallerine ilişkin konularda vasat kişiler ya da Ortega’nın deyişiyle kitle insanlarıdır.

Tomruk doçenti, mide uzmanı veya süper iletkenlik profesörü ama laboratuar dışındaki kültürün dünyasındaki işleyişle ilgili hiçbir kaygısı ve fikri yok. Bu tipin tarihin ve düşüncenin ileri yürüyüşüne ne katkısı olabilir ki? Bir aşçı ve kaportacıdan farkı diplomasıdır sadece.

HEPSİNİN GÖRÜŞÜ NEOLİBERAL

Uygarlık tarihinde tarımın ilk başladığı Anadolu’da askıda ekmek, HDP’li,  10 Aralıkçı Atatürkçü! CHP, Siyasal İslamcı, Milliyetçiliğe karşı ama MİLLİ iktidar partisi, hem neoliberal, hem kamacı, hem NATO’cu ama Türkçü ve Türk milliyetçisi < burada da bir çelişki yok!> TBMM’de 5 farklı siyasi parti var ama her nasıl olabiliyorsa hepsinin ekonomi görüşü Neoliberal.

Bu kadrolar 12 Eylülün siyasi partiler kanunu olmasa normal bir seçme seçilme düzeninde kendi düşünce geleneklerinde ilk yüz bine filan giremezler. Kendi biyografilerinde pek çoğunun bir üretimi ve başarı hikayesi yok.

Damat, Neoliberal modelde ülkeyi iflas ettirdi diyorsun ama kendinde aynı modelde bizi gurtaracaksın! “Nasıl olacak bu iş” diye sorduğunuzda cevap yok, coşkun bir öfke seli ve hezeyan var.

Aslında güveççi diye tipleştirebileceğimiz tek bir siyaset ve siyasal görüş var Türkiye’de. Siyaseti kontrol ederek kaynakları yakınlarıyla üleşme diye özetleyebileceğimiz bir sistem hakim ki Osmanlıdan müdevverdir.<özellikle duraklama devrinden itibaren> . Bilime, düşünceye, liyakate, iyiliğe, güzelliğe, adalete ve hukuka bedevi hıncıyla, Moğol üslubuyla düşmanca saldırmışlardır, saldırırlar, saldırıyorlar, saldıracaklar. Yerel yönetimlerin mücavir alanında yılda buharlaşan 100 milyar dolarlık imar rantı bu siyasal düzen tarafından kontrol ediliyor, sistemin sürekliliğini bu ekonomi politik yapı sağlıyor.

Biri gardaş diğeri dağva öteki devrim, halk beriki din daha öteki Nato, ABD diyerek kendi çiftliğine amele toplar.

Gerisi dekor ve belagattan ibarettir.

Son dönemde televizyonlara, basına ve sosyal medyaya egemen bir gazeteci, bilim adamı ve siyasetçi tipi türedi kendi aralarında çember çeviriyorlar hepsinin hep beraber yaşadığımız zamanla ve realiteyle ilgili hiçbir fikirleri yok. Gasset’in adamları, hanımları bunlar işte.

Bu düzen değişmeli!

[ama]

Yufka yüreklilerle, kariyeristlerle, güvenli siperlerde sırasını bekleyen uyanıklarla çetin yollar aşılmaz.!

Sorun burada.

İlya Prigogine’nin ikazını dikkate alarak Türkiye’ye yön verecek, dengeye kavuşturacak bir sistematiği inşa etmek için fazla zamanımız yok. Herkes aklını başına almalı.

Prof. Dr. Kemal Üçüncü

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve tekhabergazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.